Cüneyt Arkın ünlü bir sinema oyuncusu, Selim İleri düşlerinin peşinde, genç bir öykücü. Atıf Yılmaz’ın filminde çarpışırlar. “Neden yalnız oturuyorsunuz?” Serüvenli bir arkadaşlık başlar, sonra araya uzun “yaşam sarartısı” girer. Elli yıl sonra Cüneyt Arkın televizyondan seslenir: “Selim’i arıyorum.” Bu çağrı Selim İleri’ye ulaşır ulaşmaz uzun yıllar küskünlüğe ve unutuşa bırakılmış bir arkadaşlığın kıvılcımı ikinci kez ateşlenir. Selim İleri, Sen Diye Biri’ne roman yerine “sayıklamalar” demek istedi. Keskin, acımsı, acımasız içe bakışlar ve yinelemelerle gelen sayıklamalar, Selim’i ve Cüneyt’i buluşturan Günahsızlar filminin çekimlerine, 1971'e uzanıyor. Parlayan iki yıldızın giderek birbirlerine yakınlaşmaları, bu yakınlaşmaya harç olan edebiyat, sinema ve İstanbul mekânları ustalıkla yerlerini alıyor Sen Diye Biri’nde. Selim İleri bu eseriyle okurlarına veda ederken son bir kez daha hatırlıyor/hatırlatıyor insanlarını. Öleceğini pek düşünmemiştim. Hele yeniden konuşmaya başladıktan sonra... Sonra akşam haberlerinde birçok kanalda birinci haberdi: Cüneyt Arkın... Öyle baktım, donuk, kaskatı. Yarın sökün edecekti anılar. Artık her gün anılar. Bir süre böyle sürer, sonra geçer diyordum. Yazmak falan aklımın ucundan geçmiyordu. Yazılacak ne vardı zaten? 12 Mart’ın insanları astığı gece! Camdan çıkışımız? Daha dingin şeyler; çiçekçi çocuğun sergisini yıkıp geçişimiz... Sabaha karşı tezgâhtan yeşil erik çalışımız... O hep dargın ama bağışlayıcı bakışın! Birden oraya, ayrılığa, sonsuz ayrılığa…
Tanıtım Metni