Düşünce dünyamızın sorunlarından biri de dünyayı batı merkezli tanıma alışkanlığı. Başka ülkelerdeki gelişmeler çoğu zaman Batı’da üretilen düşüncelere dayanarak değerlendiriliyor. Küresel çatışmanın en önemli taraflarından biri olan Rusya için de durum böyle.
Kulayev kitabında, sözkonusu genel tablo dışında ayrıksı bir resim ortaya koyuyor. Kulayev, Rusya’da işçi hareketlerini Sovyetler Birliği’nin çöküşünden günümüze kadar etraflı bir şekilde inceliyor ve son derece önemli sonuçlara varıyor.
Gramşici-marksist bir yaklaşıma dayanan çalışma meseleyi sınıf ilişkileri ve hegemonya açısından ele alıyor. Çöküş sürecinde işçi hareketlerinin neden kapitalist restorasyonu hızlandırıcı bir rol oynadığı, özellikle madenci sendikalarının payı gibi son derece önemli sorulara cevaplar vermekle kalmıyor, aynı zamanda günümüzdeki yaygın klişenin aksine işçi hareketlerinin 2000’ler sonrası tarihinde büyük kabarış ve gerileme dönemlerini de nedenleriyle birlikte ele alıyor. Liberal muhalefetin işçi hareketleri üzerinde etkisi; siyasi partilerle işçi hareketleri arasında ilişkiler; toplumsal hareketlerin gelişimi ve işçi hareketiyle aralarındaki ilişki kopukluğu; sendikaların işçi komiteleriyle sorunlu işbirliği; bu hareketlerin özellikle yerel seviyede iktidarı geriletici önemli başarılar elde ederken, neden ulusal seviyede bütüncül siyasi bir kimlik kazanamadıkları; yeniden yükseliş potansiyelleri; hegemonyanın yeni biçimi… Bütün bu konular Kulayev’in çalışmasının başlıklarını oluşturuyor. Kısacası, kitap Rusya’yı anlamak için vazgeçilmez kılavuzlardan biri olmaya aday.
