Kur’ân hayatlıya inmiş, bütün acziyetiyle birlikte insanı muhatap almış onu bütün esmâ ve sıfatlarıyla Rabbisi ile tanıştırarak alâ-i illiyyine isâl etmiştir. Bu babtan olsa gerektir İmam Şafii Hazretleri ümmetin söylediklerini sünnetin şerhi, sünnetin ise tamamıyla Kur’ân’ın şerhi, Kur’ân’ın da tamamen Esmây-ı Hüsnânın şerhi olarak tanımlarken, Esmâ’nın kâinattaki kudret tecellileri ile Kitab’ın Kelâm tecellisini birlikte mütalaa edilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bediüzzaman’da eserlerinde bu hakikati işlemiş Kur’ân’ın kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi olduğunu vurgulamıştır. ‘‘Bu kâinat kitab-ı kebîri ki; bir tek sayfası olan zemin yüzünde ve bir tek forması olan baharda, üç yüz bin ayrı ayrı kitaplar hükmündeki üç yüz bin nebâtî ve hayvanî tâifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız, hatasız, karıştırmayarak, şaşırmayarak, mükemmel, muntazam ve bazen ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihâyetsiz mânidâr ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmûa-yı kâinat ve bu mücessem Kur’ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitaptan ne derece büyük ve mükemmel ve mânidâr ise o derecede bu kitab-ı kâinatın nakkâşını, kâtibini hadsiz kemâlâtıyla tanıttırır.’’
Tanıtım Metni