Bediüzzaman’a göre Kur’ân, kâinat ile birlikte ve birbirlerinden ayrılmayarak okunmalıdır. Bu şumûli bakış açısı onun tefsir hakkındaki yaklaşımına da ışık tutmaktadır. Kur’ân hakkında ortaya koyduğu tanım içinde özellikle ‘şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi’ şeklindeki yaklaşımı muhatabına çok zengin bir ufuk kazandırır. Zira anahtar sözcük mesabesindeki bu yaklaşım Kur’ân’ı kâinat kitabından ayrı tutmaksızın birlikte okumayı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla dikkatli bir nazarla bakan için Kur’ân’da geçen bir ayetin kâinatta karşılığı olacak, yine kâinatta yer alan eşya ve hadiselerin ne anlama geldiğini Kur’ân veciz ifadeleriyle okuyucusuna takdim etmiş olacaktır. Bu yaklaşımın açılımı bizleri tefsir hakkında klasik usûl kitaplarının takdim ettiği statik tanımların çok daha ötesinde şumûli bir alana taşımaktadır. Bu tanım çerçevesinde kâinata bakan müdakkik nazar sahibi onda yer alan her bir eşya ve hadiseyi tevhid sırrıyla Cenabı Hakka istinat edip bir çeşit tefsirini idrak etmiş olacaktır. Bu yaklaşımın bir diğer açılımı Bediüzzaman’ın Kur’ân’a mücerret tefsirini yapmak üzere değil, bir kul olarak onun kendisinden ne istediğini anlama ve asrın idrakine uygun şekilde anlatmak şeklindedir.
Tanıtım Metni