Osmanlı tarihinin en çok efsaneleştirilen kurumu olan harem, yüzyıllar boyunca hem Batı'nın oryantalist merakı hem de yerli tarih anlatısının sessizlikleriyle kuşatılmış bir alan olarak kaldı. Modern araştırmalar ise, haremin yalnızca padişahın özel yaşamına ait bir mekan değil, devletin iç işleyişine nüfuz eden bir politik alan, kadınların eğitim, sanat ve iktidar pratikleriyle yer aldığı kurumsal bir yapı olduğuna işaret ediyor. Örik'in 1939-1959 yılları arasında kaleme aldığı; dönemin arşiv belgeleri, kendi hatıraları ve kişisel gözlemleriyle desteklenmiş olan yazıları da bu anlayışa katkı sağlayabilecek türdendir.
Bahriye Çeri'nin Harem-i Hümayun Yazıları başlığıyla derlediği bu kitaptaki yazılarında Nahid Sırrı Örik, haremin kapılarını hem bir tarihçi hem de romancının sezgisiyle aralar. Onun kaleminde harem, efsanelerin değil, kadın öznesinin sahnesidir: Valide sultanlar, şehzade anneleri, kalfalar ve cariyeler, yalnızca "mahrem alanın" figürleri değil, aynı zamanda
saray siyasetinin ve toplumsal hiyerarşinin aktif aktörleridir.
Kadınlar, görünmez kılındıkları bir tarihte danışmanlık, arabuluculuk gibi rollerle; himaye ve nüfuzlarıyla devletin yönetim ağının bir parçasıdır.
Bu yönüyle haremi, ataerkil bir yapının içinde kadınların iktidar üretme biçimlerini gösteren özgün bir laboratuvar olarak görmek yanlış olmaz. Yazar, cariyelerin kölelikten yükselip güç kazandığı, kadınların sanat ve siyaset alanlarında yer bulduğu Osmanlı sarayının iç dinamiklerini ele alırken, tarih yazımının dışına itilmiş kadın seslerini yeniden kayda geçirir.
Harem-i Hümayun Yazıları, tarihi ve sarayın gizli kapıları ardındaki yaşamı gözler önüne sermekle kalmıyor; asıl önemini, kadın tarihini erkek merkezli belleğin ve anlatının dışına çıkarmasından alıyor.
| Kapak | Ciltsiz |
| Sayfa Sayısı | 616 |
| Yazar | Nahid Sırrı Örik |






















