İnsanların yaşamları ve çevrelerindeki olayları sorgulama ve her eylemi bir nedene dayandırma içgüdüsü tarih boyunca var olmuş ve bu içgüdü zaman içinde evrilerek temel bir insan hakkı hâlini almıştır. Bu temel hak, hem ulusal hukuk hem de uluslararası hukuk tarafından gerekçeli karar hakkı olarak adlandırılmıştır.
Türk hukukunda da gerekçeli karar hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesi ile adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak düzenlenmiş ve yine Anayasa'nın 141. maddesindeki "Bütün mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılacağı" açık hükmüyle bir kez daha güvence altına alınmıştır.
Hukuk devleti ve adil yargılanma ilkesi gereği, yargı organları tüm eylem ve işlemlerini doğru, makul, yasal ve yeterli bir gerekçeyle temellendirmelidir. Gerekçesiz veya sözde gerekçeli kararlar, hukuk devleti ilkesine, adil yargılanma hakkına, savunma hakkına ve hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır.
Ceza muhakemesinde mahkeme kararlarının gerekçeli olması, demokrasinin meşruiyeti için bir zorunluluk olup, hâkimlerin somut olayla soyut kanun maddesi arasındaki sebep-sonuç ilişkisini açıkça temellendirmesi ve bu temellendirme üzerine hüküm kurması gerekmektedir.
Bu çalışmada gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkı içindeki yeri, kapsamı ve önemi, gerekçeli karar hakkının temel ilkeleri, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi'nin konuya yaklaşımları ve gerekçeli kararları denetlerken kullandıkları kıstaslar incelenmiş; ceza muhakemesinde yargı kararlarının gerekçeli olmasına ilişkin düzenlemeler değerlendirilmiş, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ışığında mevzuattan ve uygulamadan kaynaklanan sorunlar tespit edilmiş ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur.