“Tarlaların bir kenarına mutlaka haşhaş ekilirdi. Sabahın erken saatlerinde sırtlarında çocukları ile tarlaya giden analar haşhaşlar arasında açtıkları mindere yatırırlardı onları. Çocukların uyuyup kadınların çalışması için bulunmuş bir yoldu bu. Haşhaşın tozu büyülü rüyalarda gezdirirdi köyün çocuklarını. Yine düşlerin gerçeğe karıştığı bir sonbahar akşamı o tarlalar kana bulandı. Cemal’in kanına. Yağmurlar daha gelmemişti. O kan uzun süre tarlalarda kalacaktı.” 1961 senesinin sıcak bir yazında Cemal’in ölümü ile Anadolu’nun bu ücra köşesindeki köyde henüz ahalisinin bile bilmediği bir lanet herkesin hayatına dokunacaktı. Yıllar sonra köye gelen yazar bir kadın geçmişten geleceğe bağları mistik bir atmosferde ortaya çıkarırken kendisi de bu lanetten payını alacaktı. “Hiçbir günahımın affedilmesini istemiyorum. Onlar benim. Ahirette karşına dikilerek, farklılığımın verdiği acının hesabını soracağım. İşte o gün ürkek ruhum huzur bulacak.” diye başlayan roman Plastik Cerrahi uzmanı olan Dr. Ozan Balık’ın ilk romanı. Bir hastane koridorunda doğan hikâye on beş yılda yaşamın ve cerrahinin imbiğinden süzülerek olgunlaştı ve siz okuyucularla buluşuyor şimdi. Sizler de kendi düş tarlanızda, daha önce hiç anlatılmamış bir aşk, intikam ve onur savaşına tanıklık edeceksiniz. Klasik Türk romanı tadında modern zamanların cinsel kimlik sorunlarını işleyen “Uyku Tarlaları” bir kısmı ile gerçeklere bir kısmı ile de hayal gücüne dayanmaktadır. Aslında gerçekle düşü ayıran nedir ki…
Tanıtım Metni