Fakültedeki yüksek lisans derslerimizin birisinde İbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime’de bir bahis açtığı “hâ olarak yazılmayan tâyı ünsâ” konusunu öğrencilerimizle müzakere ederken ilgili yerde إذ قالت امرات عمران âyetiyle ومريم ابنت عمران âyetindeki imraet ve ibnet kelimelerinin açık tâ ile yazılı olması gerektiği belirtiliyordu. Halbuki إِِمْْرََأََت kelimesi Kur’ân’ın muhtelif yerlerinde إِِمْْرََاََةٌٌ şeklinde geçmekteydi. Neden birisinde açık tâ ile yazılmışken diğerinde kapalı tâ ile yazılmıştı? Bu konuyu mutlaka araştırmalıyım dedim. O gün makale niyetiyle başladığım çalışma, bugün kitap olarak elinizde durmaktadır. Her ne kadar kitap, bir kıraat çalışması gibi dursa da aslında bir tefsir çalışmasıdır. Çünkü Kur’ân müstensihlerinin manayı gözeterek bahse konu kelimelerin sonundaki tâ harflerini açık tâ ile yazdıklarını fark ettim. Bu yüzden çalışmanın adını -Hatt-ı Osmânî’ye atıfla- “Resmü’l-Mushaf’ta Tâ-yı Mebsûta” koydum.
Tanıtım Metni