“Aç kalır, susuz kalır, gecenin çöl soğuğunda donar, gündüzse cehenneminde kavrulur, kaybolur… Kendisini arayanlar için yaktığı işaret fişeğini kimse görmez. Umudunu yitirmektedir. Yiyeceği içeceği bitmiştir, idrarını içmeye başlar. Bedevilerin çölü aşarken sığındıkları Marabout’a sığınır, bu türbede yiyecek arar. Belki çile çekmeye gelmiş derviş çıraklarından arta kalan ekmek kırıntıları vardır; üç gün, yedi gün, kırk gün, binbir gün inzivaya çekilip Tanrı’yı arayan dervişler… Aç susuz kalıp sevgiyi arayanlar. Çilehanenin ışıksız odalarından, gün yüzüne çıkmayı bekleyenler. Tefekkür tefekkür… Nereye kadar, ne zamana kadar? İnsan içini dinleye dinleye, kendisiyle konuşa konuşa deli divane olur.” Bir büyük sır… Bir aile sırrı… Bir aile dramı... Gizlenen, herkesten saklanan, saklanması gerektiğine inanılan... Roman büyük, acı, derin ve travmatik bir sırra dayanıyor. Bir aile sırrına... Bir aile dramına... Kahramanlar güncel ve hareketli, sayfaların sınırını aşıp okuyucuya ulaşabiliyor, bize dokunabiliyorlar. Bundan dolayı da okuyanı derinden etkileyebiliyorlar. Karakterler canlı, üslup akıcı... İç konuşmalar merak uyandırıcı ve sürükleyici. Karakterlerin psikolojisine ağırlık verilmiş, iç dünyaları ayrıntılı olarak anlatılmış. Çektiği ağır sıkıntıya rağmen çocuklarına sahip çıkan ve aileyi ayakta tutan güçlü bir anne... Romanın temel direği sayılabilir. Arka planda olmasına rağmen gerçekte romanı ayakta tutan o... Efsanedeki Nephel gibi. Ölmüş olan ama hâlâ canlı imiş gibi olayları yöneten Nephel... Gerçekçi, güncel bir konu... İç yaralayıcı... Anlatılması güç bir aile dramı... Romanın bütününü kavrıyor. Merakla okunabilecek bir eser. Bilge Ercilasun
Tanıtım Metni