İhanetin gölgesi uzun, adaletin sesi gecikmeli gelir. Bu hikâyede her yara, bir ülkeyi parçalayabilir. Obsidyenin ikiye bölünmüş parçaları yalnızca taş değil, iki ayrı kaderin, iki ayrı bakışın metaforudur. Yaşlı bir kral, ardında sadece bir krallık değil, adaletle örülmüş bir gelecek bırakmak ister. Güçlü, disiplinli ve sert mizaçlı Aşur ile yumuşak huylu, vicdanı rehber edinmiş Serhas… İki prens, iktidarın eşiğinde, insanın iç dünyasına uzanan çetin bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta kılavuzları, dağın yamacında yaşayan bilge filozof Zana’dır. Ancak bir gün, bir hançer kaybolur ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Çalınan yalnızca bir silah değil; güven, onur ve kardeşliktir. Bu küçük gibi görünen kırılma, bir krallığın yarılmasına, taşların altında kalan sırların su yüzüne çıkmasına yol açar. Hançerin gölgesi uzun, adaletin sesi ise gecikmelidir. İki Prens, bir halk masalının büyüsünü taşıyan diliyle modern insanın en kadim sorularını sorgulatıyor: Güç mü daha adildir, affetmek mi? Lider kimdir, iktidar neyle sınanır? Bu hikâye yalnızca geçmişin tozlu sayfalarına değil, geleceğe tutulmuş bir aynaya dönüşüyor. Ve bazen en büyük savaş, bir tahta değil; insanın kendi içindeki karanlığa karşı verilir.
Tanıtım Metni