AJ, 11 yaşında Londra’nın doğusunda yaşayan bir çocuktur. 2012 Olimpiyatları’nda Usain Bolt’un Olimpiyat rekoru kırıp altın madalya kazandığı koşusunu eski bir koşucu olan dedesiyle birlikte izlemiştir. Bu anı onun hafızasını hep süsler. En büyük hayali fantastik koşu yeteneğini aldığı dedesi gibi bir koşucu olmak ve Usain Bolt kadar iyi koşabilmek. Annesi ve babası öğrenme güçlüğü ve yokluk çektiğinden faturaların ödenmesinden veli toplantılarına kadar pek çok şeyle dedesi ilgilenmektedir. Hayallerinin ve hayatının merkezi olan dedesinin vefatından sonra AJ’in hayatı altüst olur. Eski ayakkabıları ayağına küçük gelir, canını acıtır fakat o yine de koşu antrenmanlarına katılmak için spor ayakkabıya ihtiyacı olduğunu söyleyemez. Çünkü sosyal hizmetlerin onu alacağından ve ailesinden uzaklaşacağından endişelenir. Oysa koşmak onun için her şeydir. Koştukça kendisiyle ve çevresiyle yaptığı kavgalar küçülür. Koşarken attığı her adımla kendi içine doğru bir yolculuk yapar. Koşmak onun için umuttur ama bitiş çizgisi belli olmayan.
