Zaman her şeyi iyileştirir derler… Peki ya kırılan şey bizzat zamanın kendisiyse? Ya iyileşemeyen, hatta daha da kanayan şey, geriye değil ileriye doğru uzanan bir acıysa? Arif geçmişiyle yüzleşmek için değil, onu yeniden yazmak için zamana karşı bir yolculuğa çıkıyor. Ama bu yolculuk saat yönünde ilerlemiyor. Hatıralar iç içe geçiyor, anılar çatallaşıyor; zaman bazen akıyor, bazen donuyor. Ve her donduğu yerde, bir başka yara hatırlanıyor. Elif’in yokluğu, kızının suskunluğu, kalbinin içine sinen pişmanlık... Zamanın bilinmez köşelerinde kaybolmuş bir baba, kaybettiği her şeyin izini sürüyor. Geriye dönmek kolay değil; çünkü bazen sadece zamanı değil, kendi ruhunu da aşman gerekir. Bu bir zaman yolculuğu hikâyesi değil yalnızca. Bu, hatırlamanın cesaret, unutmanın ise bir tür ölüm olduğu yerin ta kendisi. Her durakta bir “keşke” yankılanıyor, her durakta bir “eğer” sessizce çöküyor. Arif'in içindeki kırılma tek bir soruda düğümleniyor: Zaman mı değiştirilmeli, yoksa insan zamanı yeniden mi kurmalı? Ecel, kaderin sessiz duvarlarında yankılanan bir çığlık. Kalbin gizli yarıklarına sızan, zamanla birlikte akan ama ona hiç boyun eğmeyen bir anlatı. Çünkü bazen saati durduramazsın. Ama belki… sadece belki... Kalbi yeniden başlatabilirsin.
Tanıtım Metni