Ayıp, benim için her türlü anlamını yitirmiş, üstü çizilmiş, yok olmuş bir sözcüktü alt tarafı. Artık insanlardan korkacak bir şeyimin olmadığını, hakkımda ne düşündüklerine aldırmadığımı bilmek büyük bir keyifti. Sessiz bir evde kendi sesini arayan bir kadın. Dış dünyanın beklentileri, evin gündelik düzeni, kocasının gölgesi arasında yavaşça silinen bir benlik… Ve o, bir gün çatı katına çekilir. Orası onun sığınağı olur: Düşünme, yazma ve hayal etme mekânı. İç özgürlüğünün kalesidir çatı katı. Oraya çekildiğinde artık kimsenin karısı, annesi, komşusu değildir. Yalnızca kendisidir. Çatı katının sessizliğinde düşünüp yazdıkları hem bir itiraf hem de direniştir. Ama bu sessizlik giderek derinleşir — dış sesler uzaklaşır, hatta bir gün tamamen kaybolur. Kadın duymamayı seçerek dünyayı susturur; çünkü ilk kez kendi iç sesini duymaktadır. Marlen Haushofer’in Çatı Katı, kadınlığın bastırılmış yankılarını sessizlikte arayan unutulmaz bir roman. Kısık sesli ama sarsıcı bir iç konuşma: Bir kadının kendi varlığını yeniden yazma hikâyesi. Haushofer’in metni bir basitlik ve vecizlik modeli, fakat cümlelerinin çizdiği resimler muamma dolu… Kitapları feminizm, varoluşçuluk yahut psikanaliz bağlamında değerlendirilebilir veya bunları sadece düşler ya da gerilim romanları olarak okuyabiliriz. London Review of Books
Tanıtım Metni